Yazar: 22:30 Genel Kafalar

Amour

Az önce tesadüf ettiğim, herkesin alelade bulabileceği, belki de defalarca gördüğü bir vakadır. Ancak beni ziyadesiyle etkiledi. Şişhane’ den Feriköy arabasına bindiğimde otobüsün yarıya yakını boştu. Akşamın 8’i olmasına rağmen her milletten insanı barındırması, maske – mesafe durumunu herkesin benimsemiş ve içine sindirmiş olmasının huzuru ile orta kapının karşısındaki alanı sırt çantamın da etkisi ile yararak köşede, ayakta yerimi aldım.

Zannedersem benden bir durak sonra (Galatasaray), ördekbaşı yeşili kabanın içinde çapraz bağlanmış koyu yeşil atkısı gözüken, siyah tek çizgi pantolonlu, eskice ama yeni boyanmış koyu kahve deri ayakkabıları ile 70’inin ikinci yarısında gözüken, bembeyaz saçlarını kenarda kalan bir tutan saçla ortadan yatırarak boşluğunu örmeye çalışan ve maskesinin yanlarından gözüktüğü kadarıyla günlük traş olan ve muhtemelen evkaftan emekli bir bey otobüse bindi.

Orta sırada yanıma doğru seyreldiğinde, karşımdaki koltukta oturan civciv sarısı saçlı, üzerinde yabancı yazıları olan beyaz swetli ve konuşmasından anladığım kadarıyla göçmen (gebele – gubele konuşmadan bir lehçe çıkartamadım) bir kız az Türkçesiyle gel amca demek istedi. Adam önce oturmak istemedi kız bir kaç kez el işareti yapınca koltuğa mahcup bir şekilde oturdu. O esnada elinde tuttuğu poşete gözüm ilişti. İçinde yarım parça ekmek, altında bir plastik kap gözüken alelade bir bakkal poşetinden farkı yoktu. Civciv sarılı kız arka sıraya, kız kardeşi ve onun kızı olduğunu sandığım kişilerin yanlarına yöneldi. Maskenin yarısı var yarısı yok hiç aldırmadan gebele – gubeleye devam ettiler. Öndeki tekli koltuktan da 60larinda her 2 elinde imitasyon yüzükler olan, zaman zaman yüzünü telefondan kaldırıp onlara seslenen anneleri ile birlikte 3 sıra arayla konuştular yol boyunca.

Otobüs Pangaltı durağını geçtikten sonra ördekbaşı yeşil kabanlı bey cebinden sadece konuşma özelliği olan telefonu çıkarttı. Sesini iyice alçaltarak “Bende seni merak etmiştim. Neredesin? Şimdi otobüs dönemeçte (Mado’ nun köşesinden Kurtuluş’a dönen yokuştan bahsediyor) Sana tavuk suyu çorba aldım. (Bunu söylerken gözlerineki ışıltıyı görmeniz gerekirdi) Kurtuluş arabasında mısın? Tamam, ben Feriköy’e bindim. Cadde’de inicem. Sende istersen.. Tamam, tamam sen devam et. Arma’ dan bir şey ister misin? Peki. Acıbadem. Anladım.” ve telefonu kapattı. Telefonu kapattıktan sonra elindeki sıkıca tuttuğu poşeti daha da sıkı tutmaya çalıştı. Sanki ne kadar çok sıkarsa, o kadar sıcak kalacağını sanır gibi. Sonra kabanın iç cebinden katlanmış bir şekilde 2 ya da 3 tane 200’lük, 3 tane 100’lük çıkardı. Aradığı parayı bulamadı. Tekrar elini cebine attı. 10’uk ve 20’liklerin arasında bir tane 5’lik buldu ve avucunun içine sakladı.

Yol enteresan bir şekilde durdu. Yaklaşık 6-7 dakika o cadde üzerinde hareket etmeden bekledik. Her 30 saniyede bir sola ve sağa doğru seyreliyor, hiç olmayacak şekilde bu saatte yolun neden bu kadar tıkandığına hayıflanıyor ve elindeki poşeti daha sıkı tutmaya çalışıyordu. Muhtemelen biraz daha genç olsa “Şoför Bey orta kapıyı açar mısınız?” diye atlayıp koşarak devam edecekti Kurtuluş’taki sevdiğine.

Normal şartlarda otobüs bu kadar beklediğinde bende “orta kapı” diyerek kendimi atarım dışarı. Ki bu kadar kalabalık ve birbirinden saygısız bu avene de benden beklenecek hareketti. Ama O’nu bırakamadım. Neden Göreme Muhallebicisinden sıcak bir çorba almadı? Konuştuğu kişi eşi mi? Torunu mu? Arkadaşı mı? Kemir kemir, kemirdi beynimi bu düşünceler. Bir ara “Merak etmeyin sıcacık bir şekilde yetiştireceksiniz çorbayı ya da bırakın yenisini alalım” demek geldi. Zor tuttum kendimi.

Otobüs Kurtuluş’a gelince koşar adım indi. Hızlı adımlarla yol aldı ve ben otobüsün camından; Yanımda balıkçı şapkalı, 60 larında telefonundan instagramda kuran ayetlerine göz gezdiren bir adam, önümdeki insanları ezercesine iterek geçen balıketli, kılık kıyafeti düzgünce ama saygısızlığı yüzünden okunan bir kadın, gebele – gubele ailesi ve diğerleri ile kalakaldım.

Yıllarca aşkın tarifini yapmaya çalıştım. En son aşkı “Normalde yapmayacağın şeyleri birer birer sırf o istiyor diye ve büyük bir keyifle yapma halidir” diye anlatmıştım. Gene eksik kalmışım. Tanımadığım, adını bile bilmediğim bir adam, 3 dakikalık telefon konuşması ve hareketleri ile bana tekrar sevdanın ne menem bir şey olduğunu gözüme gözüme soktu.

Sonra aklıma Haneke’nin Amour’ u geldi. Kapattım gözlerimi ve yeşil ördekbaşı kabanlı Bey’in eve gidince neler yapmış olabileceğini hayal etmeye koyuldum…

Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close