Bastığım ilk harfin, külüstür daktilodan mühür gibi inmesini isterdim sararmış kağıda. O tok ses ruhumu tatmin ederdi, sonrakiler ise olanca hızlarıyla takip ederlerdi. Her basışta daha fazla tatmin ve tekrar basma isteğinin verdiği coşkuyla cümlelerim fikrimi almadan düşerdi kağıda, nezaketle karşılanırlardı.
Oysa şimdi öyle mi? Yazmak için can attığım her neyse onu kağıda dökerken önce kendimle kavga ediyorum. Zihnimin bölünmüş olduğunu biliyorum, bununla yaşayabiliyorum, en azından şimdilik. İşe, aileye, dostlara, arkadaşlara, uymam gereken toplumsal etiğe, her birine ait ışık alan odalar. Kot farkına kurban gitmiş bölümlerdeki sakinlerim telaşlı. Gri çizgilerin üzerinden geçerek karar verme aşamasında şu ya da bu sebeple vazgeçtiğim ne varsa alternatif yollar aramak ve ikna olmam için vereceğim tek bir kötü karar anını kollamakla meşguller. İnançla, tutkuyla ve hırsla, doğru anı kolluyorlar. Sadece yazarken yüzleşiyorum onlarla, cümlelerimi çektirdiklerini hissedebiliyorum.
Melankolim bir duvar, ardında çıplak gerçekliğime kavuşuyorum, hissiyatımın arkasında kararlı bir kaybeden var ve ancak onun sesine yakınlaştığım da kurulu düzenimin sarmaş dolaş ettiği, şekil verdiği yalan gerçeklerden kopabiliyorum. Zaman geçtikçe daha iyi anlıyorum, derimin altına nüfuz etmiş bu kargaşanın içinde devrinimimi gerçekleştiriyorum, bugün bu satırları yazarak kendimle olan savaşımı ait olduğu yerden kopararak gün yüzüne çıkartıyorum.
Bundan böyle Devrinim’in içinde farklı farklı kimselere ait, çokça paylaşım göreceksiniz. Her biri kendi şahsına münhasır insanlardan içeriklere ulaşacak, bazılarını sevecek, beğenecek bazılarına burun kıvıracaksınız. Günün ve gecenin sonunda Devrinim yeni içeriklerle gelmeye, sizleri selamlamaya, aitliği olmayan bir platform olarak serbest çağrışımlarını sürdürmeye devam edecek.