Trenin içerisine girdikten sonra gördüğün ilk koltuğa oturursun ve bir an umutla kafanı içeri doğru döndürürsün, O’da peşinden içeri girmiş mi diye?
Anda kaybolmak bu olmalı. Birkaç dakika önce “Ne gerek var” diyerek uzaklaştırmaya çalıştığın insanı istemsizce karşında görebilme umudu. Belki de “ne dersen de” geleceğini bilerek, şımarmaktır en kadınsı halinle. Kim bilir?
Tren hareket ettikten sonra bu duyguları kendine bile söyleyemezsin muhtemelen. Artık kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan kadın figürüne bürünme vakti gelmiştir. Aşk, meşk işlerini tekrar aynı istasyonda karşılaşana kadar unutursun zihninde.
Hayat denen girdap içerisinde o kadar hızlı dönüyor, kendimizi o kadar fazla düşünceden korumaya çalışıyoruz ki duygularımıza da gem vurmayı marifet sayıyoruz zamanla. İnsan-ı mahlûkatın birçok özelliği olması gerekir; Görseline önem vermeli, insanları anlamalı, düzgün konuşabilmeli, iş hayatında başarılı olmalı…
Dört duvar arasında kaldığında bunların hiçbirisinin önemi yok ama. Çamaşır makinasından çıkarttığın dünkü elbise de kokusunu ararsın, ya da ışıkları kapattıktan sonra yatakta tek başına sadece düşüncelerin ve sen kalırsın.
Koklamak huyu bizlerde olmadığı için karşı tarafı öncelikle duygularla tanımaya çalışırız. Dış görünüşünden, davranışlarına, konuşmasına göre puanlarız insanları. Ancak burada yegâne güvencemiz duygulardır sadece. Daha önce yaşadığımız tecrübeler, yediğimiz kazıklar, duygular ile bir araya gelerek tecrübe olarak karşımıza çıkar.
Aşk meşk aramıyorum, bir insana katlanmak zor zanaat diye yaptığımız konuşmaların yegâne sebebi, kalbin sürekli hicran ile yara almasındandır. İstemsizce yapılan her atış karavana olunca ya ateş etmekten ya da hedefe bakmaktan uzaklaşırsın zira. Ya da her gördüğüne ateş edersin, belki birini vurabilirim umuduyla.
Sözcükler her zaman aşkı anlattı bizlere. Aşkın ıstırabına düşen bir adamın çaresiz yakarışlarına da ilham verdi. Hicrân Yine Hicrân Mı Bu Aşkın Sonu şarkısı Müzeyyen Senar’a yazılmasına rağmen Senar farkında olmadan bir mısra da kendisi ekler güfteye.
Hicran yine hicran mı bu aşkın sonu söyle
Dalgın ki o gözler seni söyler bana böyle
Avare gezen gönlüme sevmek bu mu söyle
Dalgın ki o gözler seni söyler bana böyle
Hiçbir hikâye biçare sevdayı tam olarak anlatamaz zira her zaman yaşananlar farklı, anlar farklı kişiler bağımızdır. Ancak hicran dolu dizelerde sadece kendimizi buluruz.
Trende içeri doğru bakan bayan keşke “sende gelsene” deseydi ve yanındaki adamda “seninle geliyorum” demek cesareti olsaydı. Belki hikâye hicran ile değil, “Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır” ile devam ederdi. Kim bilir.
https://www.youtube.com/watch?v=WLW7ZecVTnc